Başlangıç > Öykü, F Tipi, Tecrit > Mesut Çeki Sincan F Tipi’nden Yazıyor: Rüzgar Reyhan Kokacak mı?

Mesut Çeki Sincan F Tipi’nden Yazıyor: Rüzgar Reyhan Kokacak mı?

BU ÖYKÜDE ANLATILAN KİŞİ ÖLÜM ORUCU SONUCU KORSAKOF HASTASI OLAN VE TEK BAŞINA İHTİYAÇLARINI GİDEREMEYEN: MESUT DENİZ’ DİR. VE MESUT BU HALİYLE HALA F TİPİ HAPİSHANEDE TUTULMAKTADIR.

ReyhanSerçelerin ve sığırcıkların sabah coşkusuyla uyanmıştı yine. Pencere kenarındaki ranzası, kalın demir parmaklıkların karelere böldüğü güneş ışıklarına yataklık ediyordu. Yılların verdiği alışkanlıkla yataktan kalkmaksızın uzanıp pencereyi açtı. Hücresine dolan sabah serinliği tüm hücrelerini sarsın diye derin bir nefes aldı. Ferahlamasına rağmen yüzü asıldı! Hayal kırıklığına uğrayanların çatallaşan sesiyle mırıldanmayan başladı: “Bu sabah da kokusuz rüzgâr, bu sabah da kokusuz rüzgâr, bu sabah da…”

Hücrenin alt katında kahvaltıyı hazırlayan arkadaşları uğultuyu duyunca uyandığını anladılar. Kahvaltıya indirmek için merdivenden çıkarlarken bir ağızdan Murat için besteledikleri ezgiyi söylemeye başladılar: “Elbet mevsim dönecek/ her yer çiçek açacak/ kuşlar bayram yapacak/ rüzgâr reyhan kokacak.”

İlkokul şarkılarının melodisini andıran sesleri duyar duymaz, yüzü gülmeye başlamıştı. Arkadaşları öylesine canlı ve hayat dolu söylüyorlardı ki, bu coşkunluğa kapılmamak mümkün değildi. Arkadaşlarının günaydınlarına başını hafifçe sallayıp gülümseyerek yanıt verdi.

Murat, açlık mevsimlerinden beri fazla konuşmaz olmuştu. Hemen hiçbir şey hatırlamıyordu ki! Ne konuşsun ki? Yalnızca çocukluk anıları çanlıydı belleğinde. Sokak aralarında bezden bozma topların peşi sıra saatlerce koşmalarını… Neriman teyzelerinin bahçesinden erik aşırırlarken cam parçacıklarıyla dolu bahçe duvarının üzerine karton koyup yaptığı gözcülüğü… Okul harçlıklarını çıkartmak için pazarda sattıkları limonatanın çoğunu kan kardeşi Hasan’la birlikte büyük bir keyifle içmelerini… Daha pek çok anıyı en küçük ayrıntısına kadar hatırlıyordu. Fakat bir türlü kelimeleri ard arda getirip cümle kuramıyor, aklındakileri dile dökemiyordu.

Bir de, belli belirsiz, dört tarafı duvar ve parmaklıklarla çevrili bir koğuş geliyordu gözlerinin önüne. Sonra kulakları sağır eden, genizleri ve gözleri yakan bombalar. Ve kurşunlar, kurşunlar, kurşunlar. Yanı başında sıkılı yumruklar, umutlu haykırışlar.

Arkadaşları giyinmesine yardım edip koluna girerek kahvaltıya indirdiler. Biri ekmek dilimlerine yağ, peynir, reçel sürerken diğeri çayını içmesi için uyarıyordu. Hücredeki tüm yaşam gibi kahvaltı da Murat’a göre düzenlenmişti. Arkadaşları bundan şikâyetçi olmadıkları gibi sevgi ve özenliydi davranışları.

Kahvaltı sonrası sahte güler yüz oyununun gönülsüz oyuncuları sabah sayımına gelmiş, havalandırma kapısını açıp gitmişlerdi. Ardından Murat ortalarında sabah voltasına çıktılar. Murat’ın hızına göre ayarlanan on adımlık dönüşler yarım saat sürdü. Çevre hücrelerden yükselen “günaydın”, “nasılsınız” sesleriyle F Tipi’nin olağan canlılığı başlamıştı. Gazete ruloları, notlar uçuyordu havada. Havalandırmaya düşen toplara çocuklar gibi seviniyordu Murat. Arkadaşları topları, ruloları görmüş olsalar da ses çıkarmıyorlardı. Ellerini çırpıp “geldi, geldi” demesini bekliyorlardı.

Günlük okuma yazma çalışmalarına başlamadan önce arkadaşları, yine kollarına girerek üst kata çıkarıyor, yatağına oturtup radyoyu açıyorlardı. Başucuna sürahi ve bardak koymalarına rağmen, su içmeyi unuttuğundan, ara sıra yukarı çıkıp bir bardak su uzatırlardı. Susamışsa kana kana içer susamadıysa omuzlarını sallardı.

Yalnız kaldığında uzun uzadıya pencereden gökyüzünü seyre dalardı. Çocukluğundan beri doğanın cüretkâr maviliğine hayrandı. Öyle ki, ilkokuldayken yaptığı tüm resimlerde mavi tonlar ağırlıktaydı. Bir keresinde resim dersinde mavi boyası bitmiş ve çok üzülmüştü. Ağlamaklı, başını kolları arasına alıp sıraya kapanmıştı. Öğretmeni o fark etmeden mavi boya bırakmıştı önüne. Fark ettiğinde de şaşkınlık ve sevinç içinde çığlık atmıştı.

Çoğu kez böyle dalıp gidiyordu. Duygu ve düşünceleri geçmişe odaklıydı. Bugünü algılamakta yarını kurgulamakta zorlanıyordu. Adeta geçmiş sığınak oluyordu Murat’a.

Öğle yemeğine indirildiğinde günlük gazeteler gelmiş oluyordu. Yemeğin ardından arkadaşları haber başlıklarını seslice tarıyor, önemli haberlerin tamamını okuyorlardı. Murat’ın ilgisini çekeceğini düşündükleri resimleri, gazeteyi masaya yayıp ona gösterip tepkisini ölçüyorlardı. Gülümseyerek yahut kaşlarını çatarak tepki verdiği resimleri kesip “hayalden gerçeğe” adını verdikleri defterden bozma albüme yapıştırmak için kesiyorlardı. Her ayın ilk Pazar günü hücreyi ve havalandırmayı yıkayıp temizliyorlardı. Masayı havalandırmanın gölgeliğine çekip demli çaylar eşliğinde albüme bakmak onların en özel anlarından biriydi. Murat’ın çocukluğu…

On dokuz aralık… ve bugün arasındaki kopukluklara dair hatırladığı en ufak ayrıntılar dahi hücrede tarifsiz bir sevince dönüşüyordu.

Akşam yemeği bitip, sayım geçince arkadaşları bu kez üst katta çalışırken Murat için televizyonu açıyorlardı. Deneme yanılma ile belgeselleri ve türkü programlarını keyifle izlediğini keşfetmişlerdi. Bu yüzden içleri rahattı. Çünkü açtıkları programı Murat’ın sıkılmadan izleyeceğini biliyorlardı. Arada yanına inip su uzatıyor, yahut tuvalete gidip gitmeyeceklerini soruyorlardı. Gece haberlerini izlemeye indiklerinde ilk işleri Murat’a süt ısıtmak oluyordu.

Yatması için yukarı çıkarttıklarında öylesine yorulmuş oluyordu ki. Reyhan kokusuyla uyandığı sabahların hayaliyle, lacivert gecenin masumiyetine yataklık eden ranzasına uzanıyor hemen uykuya dalıyordu.

Bir haziran günü; yeni yasaları kılıç gibi kuşananların ayak sesleri yankılanıyordu koridorlarda. Sabah sayımında ansızın doluştular hücreye. Arkadaşları ne olduğunu anlayamadan sürüklenerek havalandırmada buldular kendilerini. Murat şaşkınlıktan oturduğu sandalyede kaskatı kesildi. Karga tulumba tek kişilik hücreye götürülürken arkadaşlarının öfkeli haykırışları çınlıyordu kulaklarında……

MESUT ÇEKİ-SİNCAN 1 NOLU F TİPİ CEZAEVİ

Kategoriler:Öykü, F Tipi, Tecrit
  1. 26 Nisan 2007, 19:06

    cezaevi psikolojisini ancak cezaevinde yatıp çıkan insan daha iyi bilir.fakat sincan cezaevi biraz daha modern ve daha düzenli bir cezaevi.yinede adı mahkumluk maalesef.sonuçta içerdekilerde orda olmaktan memnun olmadıkları kesin fakat yapılan suçları elbette cezalandırmak gerek.ancak bunu yaparken bile karşıdakinin bir insan olduğunu ve bizlerden biri olabileceği düşüncesini aklımızdan çıkarmamamız gerekli olduğunu düşünüyorum.içerdekilerinin istedikleri tek şey ilgi.yani gerçekten birilerinin onlarla ilgilendigini bilmeleri.yapmacık davranışlar olmamalı.sosyal aktiviteler ne kadar fazla ve düzenli olursa bir o kadar daha sıkıntı ve stresten uzak bir ceza çekiş olur.yanlız gerçekten suçlu ve suçsuzu iyi ayırt etmek gerek.teşekkür ederim….

  2. zehra
    18 Temmuz 2008, 19:12

    ya allah askına bnm ğibi dsnn yok mu hücredeki insnlrn psikolojisini dsnn bir empati krn. bonyosü tuvaleti icnde allah askina bir insan burada cldrmzda nrede cldrr ya yrdm edn iisallah hayırlısı olr

  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın